Göz Bilgi Portalı

Göz Sulanması / Gözyaşı Kanal Tıkanıklıkları

Gözyaşı bezlerinden sürekli salgılanan ve  gözün ön yüzeyini ince bir tabaka olarak kaplayan gözyaşı,  akabinde alt ve üst göz kapakları kenarında yer alan  'punktum' adı verilen giriş deliklerinden başlayan  gözyaşı boşaltım sistemi vasıtasıyla  buruna boşaltılır. Punktum'lar gözün iç kenarına yakın kapak kenarında küçük delikler olarak aynada görülebilir. 
Bu şekilde gözün önündeki ince gözyaşı tabakası sürekli değişerek gözü temizler, gözün bütünlük ve saydamlığını korur. Gözün açılıp kapanmasını sağlayan kaslar aynı zamanda gözyaşının fazlasının aktif olarak buruna pompalanmasını (lakrimal pompa) sağlarlar. 
Gözyaşının buruna boşaltılmasını sağlayan sistem açıklayıcı şemada da görüleceği gibi göz kapakları kenarında punktumlardan başlar ve kanaliküller, gözyaşı kesesi ve nazolakrimal kanal olarak devam eder ve buruna açılır. Nazolakrimal boşaltım sitemi adı verilen bu yapı yaklaşık 35-37 mm. uzunluğundadır. 
Bu sistemin tıkanması gözün sürekli yaşarmasına, gözyaşının kapak kenarından dışarı akmasına (epifora) yol açar. Bu kişiler için çok rahatsız edici bir durum olup sürekli elinde bir mendille dolaşmak durumunda kalabilirler.  Tıkanıklığın yeri sulanmanın klinik biçimini belirler. 
Klinik olarak en sık, nazolakrimal kanal düzeyinde, sistemin alt ucuna yakın kısmında tıkanıklık oluşması söz konusudur. Nazolakrimal kanal (NLK) düzeyinde oluşan tıkanıklığın ardından oluşan infeksiyon ve inflamasyon,  sulanma, çapaklanma gibi bulgularla oluşan klinik tablo "kronik dakriosistit" olarak adlandırılır. 
Genellikle sürekli olan göz sulanması en temel semptomdur. Göz yaşının buruna akamaması, gözyaşı kesesi içerisinde birikmesi ile gelişen sekonder enfeksiyon sulanmanın müköpürülan, genellikle sarımsı, yapışkan bir karakter almasına yol açar.
Kese bölgesinde kızarma, şişlik, ağrı vb. ile gelişebilen alevlenme, "akut dakriosistit" olarak adlandırılır. Bu hastalar sistemik antibiyotikler yoğun genel bir tedavi gerektirirler. 
Nazolakrimal kanal tıkanıklığı genellikle belirgin neden olmaksızın, çoğunlukla da orta yaş kadınlarda görülür. Kadınlarda iki kat fazladır, bu anatomik farklılıklarla ilgili olabilir.
Aynı şekilde kronik burun infeksiyonları, allerji etyolojide rol oynayabilir. Gözyaşı kesesi içinde oluşabilen taşlaşma da (dakriolit)  kanalı tıkayabilir. Nazolakrimal kanal bölgesini de içine alan nazoorbital kırıklara yol açan travmalar, burun ameliyatları vb. yine kanalın tıkanmasına yol açabilirler. 
Sulanma bulguları ile gelen ve bölgede kitlesel lezyonu olan hastalarda bir tümör olasılığı akla getirilmeli ve görüntüleme vb. ile mutlaka araştırılmalıdır. Kanlı gözyaşı gelmesi yine tümör açısından uyarıcı olmalıdır. 
Tanı aylardır, hatta yıllardır süren sulanma, çapaklanma ve bunun dıştan kolaylıkla görülebilir bulguları ile zor değildir. Kese bölgesine parmakla basılırsa müköz, pürülan sekresyonun punktumlardan çıktığı görülür. 
Yapılacak lavaj işlemi ile kesin tanı ile birlikte tıkanıklığın düzeyi belirlenir. Verilen sıvının buruna geçmediği ve kanaliküllerden geri geldiği görülür. 
Bazı hastalarda " boya kaybolma testi uygulanabilir. Normalde göz damlatılan sarı fluoressein boyası bir kaç dakika içerisinde buruna geçerek gözden kaybolur. Bir pamuk ile buruna geçiş doğrulanabilir. Tıkanıklık durumunda buruna geçiş olmaz ve boya uzun süre göz üzerinde kalır. Bu test özellikle doğal (zorlamasız) geçişi göstermesi açısından önemlidir. 
Bu hastalara semptomları azaltmak için zaman zaman topikal antibiyotikler verilebilse de esas tedavi cerrahi olarak yapılır
Cerrahi olarak ameliyat ile gözyaşı kesesini buruna bağlayan yeni bir yol oluşturulur ve bu işlem "dakriyosistorinostomi (DSR)" ameliyatı olarak bilinir.  Bu ameliyat çok değişik tekniklerle yapılabilmektedir. Esas cerrahi yaklaşım olarak eksternal yoldan (burun köküne yakın  bir deri kesisi ile) veya endoskopik olarak (burun içinden yukarı doğru yapılan yaklaşım ile) yapılabilir. 
Endoskopik cerrahinin giderek gelişmesi ve başarı oranlarının yükselmesine karşın, eksternal deri yolu hala ençok tercih edilen yaklaşım olup "altın standart" olmayı sürdürmektedir. Yaygın olarak iddia edildiğinin tersine kesi yerinde kişiyi rahatsız edebilecek bir iz kalması yok denebilecek kadar azdır. 
Endonazal yaklaşım özellikle daha önce yapılan ameliyatın başarısız olduğu ve önceki cerrahiden kemik açıklığın mevcut olduğu olgularda yumuşak dokuların revizyonu için özellikle uygun olabilir. 
Deri yolu ile dıştan yapılan DSR ameliyatı sırasında gereken olgularda silikon stent yerleştirilebilir. Stent kullanılması burundan yapılan endoskopik cerrahilerde zorunluluktur. 
DSR ameliyatları her ne kadar sedasyon ile lokal anestezi altında da yapılabilirse de , genel anestezi hem hasta hem de cerrah açısından çok daha konforludur. 
Lakrimal boşaltım sisteminde punktumlardan başlayarak her düzeyinde değişik nedenlerle (travma, yanık, enfeksiyon, bölgeyi ilgilendiren cerrahiler) tıkanıklık oluşabilir. Bu tıkanıklıklar çok özel, çok ince ince mikrocerrahi teknikleri ve de çok değişik monokanaliküler ya da bikanaliküler stentler, Jones tüpü vb. kullanımını gerektirebilirler.